9 Temmuz 2014

ÇOCUK SİZE EMANET

Herkese selam! Evden bildiriyorum. Bildiğiniz şaman hayatına geri döndük biz. Annem yıllar önce küçük bir servet ödeyip İran’dan halı almıştı. Nihayet kıyıp yere serebildi. Lakin üzerine basmayı şiddetle yasakladı. Etrafında dönüyoruz şaman tadında. Havaya girip ateş yakacağız diye korkuyorum, bişi değil. Baktı ara sıra ufak kaçamaklarla üzerine basılıyor, son çareyi halının üzerine çarşaf örtmekte buldu. Önce biz de inanmadık, lakin begayet ciddiymiş. Şimdilerde ortasında çarşafla kaplı bir İran halısı olan bir evde yaşıyoruz Allah inandırsın. 21. yüzyıl bizim eve gelemedi, biz hala 20. yy sonu 80’lerin havasındayız beybi. Türk kadını bu, menşei, eğitim düzeyi, sosyal statüsü fark etmez. Nihal Abla da evin girişine çok özel karolar döşetmiş, sonra da üzerine basılmasın diye kırmızı halı örtmüş. İşte bu yüzden evlenmeye korkuyorum, havaya girerim mazaaaallah, evde misafir odası filan yapıp koltukları çarşafla örter kapısını da bayramdan bayrama açarım. Çok tırsıyorum makûs muhtemel geleceğimden! Hafta sonu komşuya kaçtık. Başka bir şey isteseymişim hayattan keşke. Ayağımızın tozuyla Atina’ya varıp da o gece Dalaras’ın çimenler üzerinde dinlemelik bir konseri olduğunu öğrenince bu hakkımı ziyan ettiğimi anladım. Yıllar yılı bir canlı göremediğim fetişimdir Dalaras. Patrikhane’nin sürprizi olarak geleceğinde valilik Dalaras’ın Türk karşıtı ruhundan haberdar olup konseri iptal etmişti.(O ana kadar hiç duymamış olmaları da valilerimizin eğitim seviyesini gösteriyor). Müziğin milliyeti yoktur yavrum ya! Neyse, Alper mou’nun sayesinde en sevdiğim parçalardan mürekkep bir konser izledik/dinledik. 6 yıldır aktarmalar hariç ayak basmamıştım Pallas Athena’nın şehrine. Eski sevgililerimin en kralı Chronis’in mahallesinde konaklayıp onu anmamak olur mu? Arkadaş, sevgili dediğin sürpriz dolu olmalı. Hayatımın en güzel noelini hediye etimişti bana. Dedelerimin geldiği köyü bulup, onun içinden geçen bir restoranı kapatıp Balkan müzisyenleri çağırmıştı da çatlayana kadar dans etmiştik masada. İçi Afrodit freskleriyle dolu, sobasında kestane pişen, nehrin göbeğinde bir restoran! İç savaşın en derin ve korunaklı yerleri olan Karpenisi Dağları’na çıkmış, İstanbul’un fethinden sonra kaçırılan nadir eserlerden olan bir mozaiği görmüş, günlerce dağ bayır dolaşmıştık. Selanik’in en güzel otelinde yere kadar cam koca bir süitte, burnumuza kadar sokulup geçen koca gemilerin önünde Natacha Atlas’ın tüm albümlerini dinleyip çocuk kıvamında zıplamıştık. Sevgili okuyucu hatırlar, bana da çeyiz olarak Atatürk’ün tek nüshası olan ve kimseciklerin bilmediği bir fotoğrafını saklamıştı. Siz siz olun attan inip eşeğe binmeyin. Medeniyetin ne demek olduğunu anlamak için sınırı geçmek yeterli. Tıka basa dolu otobüslerin mis gibi kokan insanlarla dolu olduğu, insanların yere çöp atmadığı, donsuz dolaşsanız kimsenin dönüp bakmayacağı, konserin başlamasını beklerken çimenlere yatıp kitap okuyan insanların olduğu, plajlarında hala denizden çıkınca zeytin ağacı altında oturabileceğiniz toprak bence yeterince medenidir. En azından bana bu kadarı yeter. Bir kızım olursa (ki bu dünyanın başına gelecek benden sonra en büyük felaket olacaktır) adını Athina koyacağım iyice kesinleşti. Bir oğlum olursa da Paris. (Kendisi istediğini seçsin, elmayı kime isterse versin diye). Seçiçi prens olsun diye. (“Elektör (seçici) prensler aşağıdakilerden hangisini seçerler?” sorusunun cevap seçeneklerine “ıspanak” koymuş bir hoca olarak üniversitedeki ciddi profilimin kenarlarından gördüğü hasarı tahmin ve takdir edersiniz.) Pallas Athena, bilgelik tanrıçam benim, neden kendisine bu kenti seçmiş her seferinde daha iyi anlıyorum. Poseidon’la Athena Atina için yarışırlar. Poseidon üç dişlisini saplayıp su çıkarır, Athena da ilk zetin ağacını çıkarır yerden. Akropolis’te o olduğu iddia edilen bir zeytin ağacı bugün hala yükseliyor. (İnanması hoş). Ve Athena kazanır. Seray’cığımla pastanede çocukluğumdan kalma bir dilim muzlu pasta yemek bile sürpriz dolu. Ayrılırken çilek tadında mitler anlatıyor bana. Yıllar sonra yeniden Akropolis’e çıktık, müzelere daldık Meral’imle. Beni yeryüzünde en çok etkileyen üç müzeden biri olmuştur hep. Gezmekten bıkmam. Diğer ikisi de Zacatecas’taki yerli maskeleri müzesi ve Simi’deki Panormitis Manastırı Müzesi, özellikle de mesajlı şişe koleksiyonu. (Bir gün bir suç işleme hakkım olursa oraya girerek bütün şişeleri açıp okumak isterdim hani.) M.Ö. 14. yüzyılda Kiklat Adaları’ndan çıkan freskleri unutmuşum. Sen 25 bin yıldır resim yapan adamlarla yarışabilir misin, Abidin? Sana da yazık. Agamemnon’un maskesi, devasa kouros heykelleri, müze bazında gördüğüm dünyanın en eski yatağı, neler neler. Silkindik, kendimize geldik tek dişi kalmış canavarla. Bu son defa yine fark ettim ki benim sokakta çalan tüm saçma şarkılar da dâhil olmak üzere Yunan repertuarında bilmediğim şarkı yok. (Bilmediğim bir Ave Maria  ) Ne zaman vatandaşlık verirler acaba? Oh, mis gibi Syriza’ya oy veririm, gül gibi parti liderim olur: yüzüne, ruhuna bakılacak adam Alex Tsipras. Yıllardır kardeş bildiğim cadaloz geldi Rize’den. Üniversitedeki karizmamı yerle bir etti gitti. Giderken bizim hoca arkadaşlara dönüp beni göstererek “çocuk size emanet” demez mi? Üç vakte kadar katil olacağım galiba. Ha, bir de “nihai hedef” diyen bazı zatların nihai hedefini çözdü: tabut, kefen ve pamuk üçlüsü. Zeki çocuk. TUS’ta (Tıpta Umutsuzluk Sınavı) 8000 kişiden ilk 150’ye girdi. Bundan sonra ailemizin kardiyoloğu olacak, gönül işlerimize o bakacak. Ben bu işe uçunca cevabı yapıştırdı: “Sen ne seviniyorsun, sen de kalp yok ki!’”. Övgü de öyle diyor. Bendeki kalp sızıntı yapıyormuş. Ağız tadıyla bir aşk acısı bile çekemedim yıllarca. Azami iki gün sürüyor, acıyı rentabilize edecek vaktim bile olmuyor. Sonra benim kitaplarım neden şenlikli? Acı bende durmuyor ki anacıımm. Eski Sevgililerinizden Kurbağa Yapılır nam kitabım çıktı. Rafları şenlendiriyor şu an. Öğrencilerim başlamış okumaya. Hatta ev arkadaşlarına bile okutmaya başlamışlar. Başak’çığımın ev arkadaşı kitaba bakıp “Ay, bu ne biçim hoca” demiş. Ben de yıllardır kendime o soruyu soruyorum zaten. Palyaço kadrosundan başka işe giremeyince çaresiz akademisyen olduk. Kardeşim gelirinin Soma’ya gittiğini öğrenince, ilk sayfadaki “Soma” kelimesini kazıyıp yerine “Merve Kumrular” yazma fikri geliştirdi. Hem de kitapçıları tek tek dolaşmak suretiyle. Rize’nin havasından suyundan galiba, hemen bir nakit sevdası yeşeriyor. Büyüklerimizden biliyorum  Her seferinde kahkaha komasıyla son bulan çılgın film günlerimiz devam ediyor. Yarın futbol temalıyız. 48 ayın sultanı gelmiş, Ender öyle diyor. Hatta geçiyor bile. Mehmet’in de canı Kusturica’nın Maradona belgeselini izlemek çekmiş. (Bininci defa). Ah, şöyle tatlı bir Santa Maradona olsa da izlesek. Stefano Accorsi’nin gül yüzünü görsek. Bir de L’arbitro (Hakem) nam bir film çıktı geçen yıl. Accorsi’nin menajeriyle arkadaş oldum bu sayede, lakin filmi daha bulamadım. (Bence fena başlangıç değil). Olay Sardinya’da geçiyormuş. Bu da ona ekstradan 10 puan demek. Elimde değil, sevmiyorum Almanya’yı. Almanlarla derdim yok, sorun Almanya. Fıkradaki gibi, “annesini göremesin istiyorum”. Geçenlerde Cezayir’de Oran havaalanında peşimi bir saniye bırakmayan polis ve şoför kadrosuyla birlikte Almanya-Portekiz maçını izlerken fark etmiştim de bu Alamanların koskoca dünyada tek dostları yok anacım. Ama kader tanrıçaları, deli Fata’lar hep onlardan yana. Ender’den aktarma bir Gary Lineker sözüyle devam edelim: “Football is a simple game; 22 men chase a ball for 90 minutes and at the end the Germans win". Son film günümüzde kendi kendine gelişen temalardan biri de şarkı sözleri gaflarıydı. Ender “Geçen Cuma gelecektin, aylar oldu gelmedin” deki matematik hatasını bulmuş. Bir de “Eksi kırk derece suda bile yüzerim inan ki” dekini. Demirhan ise Arı Rıza Binboğa’nın “özgürlük ve barış tüm insanların özlemi olacak yarınlarda”ki korkunçluğu yakalamış. Gerçekten daha büyük bir gaf olamaz bence. Ama bak, adam bilmiş. Aynen de öyle oldu. Son olarak yine Ender’in dediği gibi: “Şikâyetim Maradonaaa”. Ha, bir de hayatta anlatacak bir hikâyesi bile olmayan insanlardan uzak durun. Aradığınız kalbe ulaşılamamıştır. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz. Öptüm canım.