13 Aralık 2015

BAYANDAN KELEPİR ANNE ya da BORN TO BE HIGH



      Önce bilim-kurgu zannettim, sonra bi baktım gerçekmiş. Annem kendi kendine bağırıyor yine. “Ayyyy,Moskova’da mı giycek bunu bu, niye almış?!!” Sonra ne göreyim. Kardeşimin dolabındaki kalın pijamalara savaş açmış. Elinden gelse bağırsağını çıkaracak. Bildiğim en iyi savunma yöntemini uygulayıp hemen olay mahallinden sıvıştım tabii. 41 yıldır böyle. Korkarım toplam 69 yıldır da hep böyleydi. Neyse, İtalyanların deyimiyle biz ev ahalisi “Santo subito” (hızlı aziz) olarak öleceğiz, hızla cennete geçeceğiz. Sonra bu yazdıklarımı okuyunca küsüyor, “yok ben böyle miyim?” diye. Yoo, daha da betersin anne de, hafifletici sepetlerle bu kadarını yazıyoruz. Kelepir anne var, bayandan temiz, isteyen şu an koşarak gelsin. Çabuk olsun ama!
     Kardeşim de az beter değil malum. Tweet’e bak: “Ablamın yanındaki yazar SEVGILERLE diye imzalıyo, noktaları bile koymuyor kuyruk uzun diye, bizimkisi çiçek çiziyor lan kitaba J”.  Trakya All Stars ahalisi her fuarda olduğu gibi beni yalnız bırakmadı. İmza kuyruğunun yarısı baba tarafından kuzenler. Mevcut dünyanın en tatlı şeyleri. “Haydi, imzalatan çekilsin, arkada bekleyen kuzenler var”, demez mi Esra! Koptum doğal olarak. N’abalım be ya. Bizde böyle. Ozan’ın galalarında da biz Trakya All Stars’ı çıkarırsan geriye fraktal art’tan anlayan 3 kişi kalıyor. Bu tabii ki bizim fraktal art’tan anladığımızı göstermiyor. Hele ben kendi adıma, big fat zero’yum o konuda.
     Siz Erdil Yaşaroğlu’nun yanında kitap imzalamak ne demek bilir misiniz? Adamın imza kuyruğu fuarı üç kat dolanıyor çepeçevre, sen öyle bakadur. Geçen sefer tam travma (Word kişisi! Çekil aradan. Travma yerine “vuruk” diyebilirmişim. Sen de çok meraklıysan.) geçiriyordum. Hatta bir ara “Erdil Abi, imzayı öğretirsen ben de yardımcı olabilirim, benim çok işim yok da” diyesim geldi.
      Bu hafta duyduğumuz en komik, ama en doğru şey: “Allah Ortadoğu’yu yaratıp sonra da düzelteceğim diye 100 tane peygamber gönderdi”. Allah Ortadoğu’nun haline bakıp “tüh ya, keşke son peygamberi gönderiyoruz” demeseydik diye pişman oluyor mudur ki? Kesin oluyordur bence.
       Fuar korkunçtu. Alacak kitap bulmakta zorlandım. Kitapların geneli hakkındaki fikrim: “Ağaçları kesmeyelim lütfen” oldu. Moğol dönemi İran’ında kadını anlatan nefis bir kitap bulup bana evlenme baskısı yapan herkesin Moğol kökenli olduğuna kanaat getirdim. Adamlarda evlilik o kadar önemli ki, ölüleri bile birbiriyle evlendiriyorlar. Neyse, madem öyle bir opsiyon var, beni de ölünce bir zahmet Stefano Accorsi ya da Gabino Diego’yla evlendirsinler.  Hiç acelem yo zaten beklerim.
      Beginner level fotoroman okuru olmam için enfes bir kitap almış Şuleciğim: Gabo. Márquez’in hayatı. Ne zamandır okuduğum en güzel şey, tek kelimeyle enfes! Mutlaka okuyun derim. Şule harika bir kız. Üstelik beni çok güldürüyor. Enine boyuna büyük bir sevgili için daha önce daha komiğini duymamıştım. “Büyüyünce de seversiniz”. Davutoğlu’nun 2 metrelik kravatı geldi aklıma. Kim caps yaptıysa eline sağlık, pek güldürmüştü beni: “Cumhurbaşkanı olunca da giyerim.”
      Tuna’nın ne kadar eğlenceli olduğunu unutmuşum. Benim koka kazanında doğduğum iddiası gündeme gelince, beni anlatan bir şarkı buldu: “Born to be high”. Sürekli gereksiz bir enerji halinde olma halim yani. Bu sigara bile içmeyen halim, düşünün.
     Yine Trakya All Stars kadrosu olarak tüm sülale toplandık. Bizim sülalede eğlenceli olmayan bir tek fert bulamazsınız. Eee, Trakyalı olma halinin gereği olarak karbonhidrata da dayanınca keyfimiz daha bir artıyor. Ekroş toplantıyı karbonhidrat öncesi/karbonhidrat sonrası olarak iki fotoğrafla özetlemiş.
      Ev hallerinden diyaloglar:
-Merve, Sultan’ın Mutfağı Bulgarcaya çevrilecek.
-Keşke önce Türkçeye çevrilseydi.
     Daha önce İspanyolcaya çevrilecek bir kitabım için de “Aaa, 3 tane Türkçe kelime var zaten, onu da çeviriverirler” demişti. Anladınız değil mi? Kelepir kardeş de var isterseniz. İkisini birden alana o biçim indirim yaparım.
     Alperaki gelmiş Atina’dan, bizde bir bayram havası. Seray kuşumu da alıp kahkaha jeneratörlüğüne soyunduk. Yan yana gelince etimoloji sapıklığına bağlıyoruz doğal olarak, üçümüzün de hayatının yarısı Yunanca’yla geçti. “Platonik”in Platon’dan geldiğini biliyordum da nedenini Seray söyledi. Platon da yakışıklı bir genci pek bir uzaktan seviyormuş. “Disaster”ın Yunanca’dan geldiğini ise asla hayal bile edemezdim. İçinde “asteri”(yıldız) saklı olduğunu görememişim. Alperaki sağ olsun. Yıldızlardan kaynaklanan kötülük, ya da yıldızların çarpışmasından doğan kötülükten türemiş kelime.
         Klasik bir Sardinya Cagliari Üniversitesi ziyareti yaptım. Masmavi sular, kehribar rengi taş binalar, palmiyeler, pırıl pırıl bir gökyüzü, sıcak bir hava! Bizimkisinin hayat olmadığını ispatlamak için ne gerekiyorsa var adada. Noel’in yaklaşmasıyla pondoro ve panettone’ler de çıkmış piyasaya. Bir İtalyan Noel geleneği olarak prosecco’lar da içildi tabii. Gianni Hoca Eva’la beni akşam adanın en güzel restoranına götürüp Sardinya usulü semirmemizi sağladı. Üzerine bal dökülerek yenen sıcak kızarmış peynirli sabada’lar, adanın olmazsa olması culurgionis’ler ve kapanış olarak da yabanmersininden yapılan adanın geleneksel likörü mirto. Biraz sarhoş olunca ona eşlik edelim dedik. Arabasının olduğu yere gittik. “Arabayı bir ‘ponto di riferimento’(referans noktası) olarak bir ağaç altına bırakmıştım” demez mi! Ortaköy-Beşiktaş arası bir yol hayal edin. Sadece ağaçlar ve altlarında da arabalar var! Takdir edersiniz ki çok heyecanlı bir gece geçirdik.
      Eva sanırım yeryüzünde gördüğüm en eğlenceli kız.  Daha zekisini ve şenliklisini hiç görmedim. Ayrıca çok da güzel ve akademik olarak da on numara. Sabahın köründe bile insanın karnını ağrıtacak kadar güldürebilen insanlara: respect! Adada yaşayan insanlar böyle delice mutlu oluyorlar işte, bu kadar net.
      Yine de Gürbüz Bey’in kaz sofrasını geçemez Sardinya. Kendisini yazmaya davet ediyoruz. Türkiye’nin en çok okuyan bir iki insanından, ama her şeyden önce anılarını yazmasını bekliyoruz.
      Ben siz yokken Lizbon’a da gittim. Ama onu da sonra anlatırım…

      Bu ülkeye nasıl katlandığımı sanıyorsunuz?