Keyifler yerine gelince
yine, yeni, yeniden ben… Fazla mesaiden sürmenaj olmuşum. Ekrana bakınca
harfler tango yapıyordu. Ben de bir süre çalışmamaya karar verdim. Baktım böyle
güzel. Eyyama bağladık topluca. Birasızken ben ben değilim. Fabrika ayarlarıma
döndüm son iki haftada, güzelleştim, eski tadımdayım. Annemle babamı paketleyip
Küba’ya, Fidel’in sakalına yüz sürmeye yolladım. Ebeveyni yokken evin DNA’sını
bozan ergenler kıvamında parti yapmayı düşünüyorum. Kendi evimde böyle tatlı
olmuyor. Zaten Enver “Ben senin Beylerbeyi’neki evini satın alayım, yabancıya
gitmez” dedi. Bana uyar. O evi alırken ben de dolaba saklanıp bedava gelmiş
olurum. Evin parasıyla da Brezilya’ya kaçarım.
Bizim sülalede espri anlayışı yerinde olmayan
tek bir fert bulamazsın. Trakya güzelliği. Kuzen Ozzy Barcelona’da gelince
şenliğe kaldığımız yerden devam ettik. Dün “Glory Hole” sergisi açılışına
gittik. BosBotero bir resmin önünde park edince arkadaşları akın akın “Ozan’ın
kuzeni” etiketiyle benimle tanışmaya geldiler. Arkadaşlarından biri Eski
Kemancı’yı galeri yapmış, haliyle tanışma halinde Ozzy Laneth, Blue Jean, vs.
geçmişimden dem vurmaya çalışırken tam da “kuzence” şöyle bir trialog yaşandı.
Arkadaşı bana sordu, ama cevap hakkımı Ozzy kullandı:
(Ozzy’nin arkadaşı): Ah,
siz de mi sahne alıyordunuz orada?
(Ozzy): Yok, o sahne
alanlarla çıkıyordu.
Böyle bir kuzenin varsa, burnun moktan
kurtulmaz. 80’lerde anneler arasındaki motto “devrimciden, müzisyenden,
yazardan sevgili olmaz”. Sevgili dediğin tam da bu üçünden olur. 80’leri
atlayan annelere takılın siz. Benim kaderim ise hep Erdem’in arkadaşlarından
yana. “Uzak dur onlardan, ipe asıyorsun arkadaşlarımı” demişti geçenlerde. Geçen
hafta ilişki geyiğine bağlayınca kahkahanın dozunu kaçırmışız; Meral, Erdem ve
bendeniz Beşiktaş’ta son tutunduğumuz mekândan da atılıyorduk. (Bir Erdem
Çapar’la bir mekânda kahkaha komasına girmeden en fazla kaç dakika
kalınabildiği hâlâ araştırılıyor.) Günün teması zaman isteyen sevgiliydi. (Bu
bizim kitapta yazan bir şey olmadığı için gülerken desibel hesabı yapamadık
haliyle). Hayatta sizden zaman isteyen bir sevgili modeli var. Şaka değil,
gerçek bu. Mesela “Bana 3 ay ver” mi
diyor, çözüm Erdem’de: “Ver işte, Recep, Şaban, Ramazan”. Fiyakalı fikir değil
mi? Ver üç ayları, rahatla. Kendisinden
zaman isteyen bir kızı 16 yıl sonra arayıp “Yeter mi?” diyerek gömmüşlüğü de
varmış. Bir de sevgili sizden 3 ay istemişse kesin gizli bir karısı/kocası
vardır, boşanmak için zaman istiyordur. Bu durumda Ozan’ın dediği gibi 3 ay
ister ve bu süreyi son güne kadar karısına boşanmak istediği söylemek için
cesaret toplayarak geçirir. Bir “I
simply don’t have the guts” durumu yani. Ozzy beni çözmüş. Bana böyle bir
teklifle gelip de 3 ay sonra arasalar “Neee? 3 ay bitti mi? Yapma ya! Ne çabuk,
olm! Ama Amerika’da gün bitimine daha 8 saat var be anacım. Onu da kullaniiim
mi?” derim. Şaka yaw, şaka. Benden üç ay isteseler Meksika takviminden en az
kullanılan üç ayı verip ardından su bile dökmeden yollarım. Memo’ya göre de “evlenilecek erkekler var,
eğlenilecek erkekler var, böylesi eğlenilecek bir erkek mesela. Hep beraber
eğlenmelik”. Allah kimseyi dilimize düşürmesin, anacım.
Leziz bir tren seyahati yaptık. Trenle
Sofya’ya gittik. Ona “trenle Sofya’ya gitmek” denirse tabii. Herifler demir
ağlarla donatılan memleketin raylarını söktükleri için bizi TCDD Sirkeci’den
otobüsle Kapıkule’ye götürüp orada Bulgar trenine bindirdi. Gecenin yarısı
sınırda bile eğlenmeyi başardık Erdem sayesinde. “Kataner sürvayanlığı” diye
bir meslek olduğunu keşfetti bu boşlukta. Bir örümcek, iki de gestapo tren
personeli ile vagonda uykunun dibini gördük. Hitler Almanya’sında bile bulunması
olasılık hesabı olarak zorlayıcı olan bir sarı kafalı tren görevlisi Bulgar
teyze bizi sabah kırbaçla uyandırdı. Kırbacı görmemiş olabiliriz ama yerimizden
“Annecim, bir daha olmaz söz” diyerek uyandığımız şüphe götürmez. Az kalsın
kafa derimiz kemerini süsleyecekti kadının.
Bulgarlar mı? Sabah kahvaltıda boza içip
börek yiyen bir halktan bahsediyoruz. Ama ülkede Romlu dondurma yiyebiliyorsun.
Haksızlık tabii. Zabaione’lisi adamı öldürür. Venedik’te Karnaval’da
yemediyseniz hayat daireniz tamamlanmamız dememiştir. Ülke bedavadan biraz
pahalı. Mesela ben biranın bedavaya geldiği ülkeye ülke derim. İlk defa 1990’da
gelmiştim Sofya’ya. Bugün Memo’ya Hülya’yı tanıştırırken “Yüksek lisanstan
arkadaşım, 20 yıllık” deyince konuya el koydu: “Kızım, öyle denir mi? 20 yıllık
ilkokul arkadaşım, filan de bari”. E, haklı çocuk. Güzel haber var bu arada
Memo’yla “Zaman Treni” kitabımız Ocak ayında Doğan Kitap etiketiyle raflarda.
TV programı yanı sıra çılgın röportajlar bekliyor sizi. Mesela Rusya’nın en
büyük tarihçisi Katerina-Baltacı karşılaşmasını açıklayacak. Şimdiden
söyleyeyim: Bütün bildiklerinizi unutun.
Şehrin dört bir yanı Türklere karşı zafer
kazanan kahraman heykelleriyle dolu. İşte tam bu noktada afişini gördükleri
uzun beyaz saçlı ihtiyar bir Rock’çı abi için (muadili Cahit Berkay’mış)
Erdem’in yorumu can yakıcı: “Bu da Bulgaristan’ı Anadolu-pop’tan kurtaran
adam.” Atatürk’ün Bulgar sevgilisi
Dimitrina ile buluştuğu Bulgaria Otel’e gidip bir Sacher yemeyi ve Ata’nın
ruhuna kahve içmeyi de ihmal etmedik. Hatta ağaçlara bakıp “olm, Atatürk
bunlara da bakmıştır” diyerek romantizm yaptık.
Erdem’in Sırp arkadaşı Darko da gelince
fıkra tamamlandı. Yakışıklı bizi sabah tren istasyonunda karşıladı. Konser
dönüşü 3 Türk, 1 Sırp, Bulgar taksiye
binmişler. Bulgar polisi görse açıklayamazlar hani. Bu milletlerarası kadroyla
ancak kaçakçılık filan yapılır zannıyla nezarete düşmedikleri iyi oldu. Bulgar
polisi de kâbustur malum. Öl daha iyi. Paran yoksa böbreklerini alır. Bulgarlar bir arkadaşımın kocasını arabayla
birlikte çalmışlar. Ön kapıdan dalıp, kocayı yana itip arabayı alenen çaldıktan
sonra kocayı yan kapıdan sıpıtmışlar. Kimle dans ettiğini bileceksin.
Haydi itiraf edelim. Biz Erdem’le bitirim bir
senaryo yazmaya başladık. Türkiye’nin görüp görebileceği en komik film olacak.
Bugün başladık. Eh, gülmekten yazabilirsek tabii. Kopma değil dağılma garantili
bir afet olma yolunda. İlk iki saat sadece güldük. Sizin gireceğiniz komaları
hayal edebiliyoruz. Bizi izleyin, anacım.
Bir
tane aklıselim arkadaşım yok. İşte tam da bu yüzden mutlu bir kadınım ben.
Mutfaktan elinde kahve kutusuyla banyoya koşan birisini görürseniz korkmayın.
Kısa sürede bir fenomen haline gelen Türk kahvesi ile peeling geleneği Elif’ten
çıktı. O zaman bu zamandır memleketin banyoları kahve ile sıvanır oldu. “Asabi
bir anneniz varsa denemeyin” demeyeceğim, lakin anneler arasında da hızla
yayıldı. Halkım kahve ile peeling yapıyor. Var olan tüm peelinglere fark atar.
Bunu gören kardeşim olayı vaftiz etti: “Kurupeelingci Mehmet Efendi”.
Enver (Aysever) bizim mahallenin adamı
çıkınca biz de bunu kutlayalım dedik. Hayatı yandaki apartmanda geçmiş, 4.
Kısım Ataköy’de. Hayatın garip tesadüflerinin dibine vurduk konuşurken. 17
milyonluk İstanbul’da pes dedirten cinsten. İşte bu yüzden terk edip gidemezsin
bu şehri hiçbir yere. Ataköy üzerine kitap yazan bir adam olarak anlattığı
ayrıntılarla ilk gençliğime döndüm. Angelo adlı bir İtalyan’ın Ataköy’de
müziğin kalbini attırmasına ne demeli? Ataköy Plajı’nı ise görmedim. Görseydim
de genç görünmek için “Ay, görmedim hiç” derdim. (Taktik Erdem’in. Etfalle
takılırken eskileri hatırlamıyor gibi yapıyor. Taktiği ben de kaptım, saygıyla
uyguluyorum). Sanırım tarifimi yapan en güzel güzel cümle en ironik formundan Enver’den
geldi: “Yapılacak bir şey yok, Allah böyle yaratmış, ne yapacaksın!”. Onu da fena yaratmamışlar hani. Yaradanın boş bir zamanına gelmiş. "Pandora" resmen, bütün "gift"ler onda. Ben en çok perküsyon işinde erbab olmasını kıskanıyorum.
Bayandan temiz kardeş var, ister misiniz? Hayatının baharında. IQ’sunun yüksek olduğu
iddia edilen (ama balinaların zeki olduğu iddiası gibi henüz ispatlanamayan bir
arkadaş için şöyle demişti: “Yan yana gelince oxymoron oluyorsunuz, abla. O
“oxy”, sen “moron”. Şefkat dolu kardeş yeminle. Lakin arkadaşın hissedilen
IQ’su 15. Kardeşim bile artık benim “oxy” olduğuma karar verdi. Bir sahnede
silah varsa o patlar ya, bir ortamda dahi olduğunu iddia eden biri varsa o
kesin orta zekâlıdır (kibarcası).Yatsıdan önce çözülür. Bence herkes kurgu dersi vermesin. Önce kendi
kurgusunu yüzüne gözüne bulaştırmayacak kadar orta zekalı cenneti üyesi olsun
yeter :P
Sıcaktan
atomlarıma ayrıldım resmen. Bu sıcaklarla yetinmediğimiz için yarın haşlanmaya
Endülüs’e gidiyoruz. Siz de bu arada hayatın sadeliğini anlamayan insanlardan
durun, tamam mı? Haydi hasta la vista, anacım….